22 Eylül 2013 Pazar

Adnan Menderes 'İdam edileceksin.' diye uyarılmıştı



“2000’li yılların başında bir yaz günüydü. Vazifeli olduğum Tatvan Saadet Camii içinde Sıbyanların dersindeyken birisi cami içerisine girdi ve dedi ki “Hocam dışarıda sarıklı, sakallı bir zat sizi çağırıyor.”

Çıktım baktım ki Bitlisimizin Nurşen(Güroymak) ilçesinden Şeyh Abdurrahman Taği (k.s) ailesinden birisi. Yanına vardım. Selam ve hasbühalden sonra bana sordu:

“Sen Mela (Molla, Hoca) Mesut musun?”
Ben de,“evet” dedim.

Ardından,“Sen Süleymancı mısın?”diye sordu.

Ben de,“Hayır efendim. Ben Süleymanlıyım; elhamdülillah!”deyince,

“Süleymancı nedir? Süleymanlı nedir?” diye sordu.

Cevaben:“Süleymancı din, mezhep, meşrep v.s manalara gelmesi muhtemel bir durumdur. Fakat Süleymanlılık bir aidiyettir. Bizim dinimiz İslam, mezhebimiz Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, meşrebimiz Nakşîliktir. Hem Süleymanlılık Kamil ve Mükemmil bir Mürşide intisabdır.” dedim.
Bu sözlerime daha çok memnun oldu.

Yapmış olduğum açıklamaya müteakip (Daha sonra 1968 yılında vefat eden Şeyh Nasır Kocaman’ın oğlu Şeyh Abdullah KOCAMAN olduğunu öğrendiğim) bu zat şöyle dedi:

“Senin Şeyhin Süleyman Hazretleri ile de alakalı benim yanımda bir hatıra vardır. Ben yaşlı ve hasta bir adamım sana bu hatırayı anlatayım.”
Devamla,“Sen İstanbul’da lezzet lokantası var bilir misin?” diye sordu.

“Bilirim” dedim.

Şöyle devam etti:

“50’li yılların sonuna doğruydu. Ben babam Şeyh Nasır ile beraber bir sağlık meselesinden dolayı İstanbul’a gitmiştik. Lezzet lokantasında Adnan MENDERES ile babam Şeyh Nasır sohbet ettiler."
Bir ara Menderes:‘Şeyhim İstanbul’da büyük âlim ve şeyh Süleyman Efendi(k.s) vardır. Seni onunla tanıştırayım mı?’ dedi.
Babamda ‘iyi’ olur dedi.

Derken Süleyman Efendi arandı. Ama gelmedi. Bu defa Başvekil aracını gönderdi. Süleyman Efendiyi getirdiler. Şeyh Süleyman (k.s) içeriye girdi. Oldukça heybetli sanki biraz da celalliydi ve bir Başvekile gösterilen tazim v.b hali göstermedi. Normal bir muamele gösterdikten sonra hal-hatır soruldu. Ardından Adnan MENDERES babam Şeyh Nasıra dedi ki:

‘Şeyhim, Süleyman Efendi bize kırgındır. Bizi barıştırır mısın?’

Bu söz üzerine Şeyh Süleyman Efendi (k.s) şecaatle:


“Şeyh Nasır! Şeyh Nasır! Sen şahit ol! Ben diyorum ki; Huruf-u Kur’an-ı iade et, Ayasofya’yı ibadete aç, Maarifte din eğitimine ehemmiyet ver ve Ulum-u Diniyye üzerinde ki baskıları kaldır yoksa başından olacaksın. Başvekil ise hafife alıyor.”

Bunun üzerine Başvekil babama:‘Şeyhim bu işlerle benim başımın ne ilgisi var’ deyince babam şeyh Nasır:

‘Başvekilim Âlem-i Mânâ’da işler nasıl yürür bilmem ki’ dedi ve konu kapandı.

Az sonrada Süleyman Efendi oradan ayrıldı. Aradan bilmem ne kadar geçmiş ti ki bir gün radyoda Başvekilin asıldığını dinledim. Ve abdest almakta olan babam Şeyh Nasır’ın yanına gittim.

Dedim ki:

‘Babo! Babo! Menderes’i asmışlar.’Babam biraz durdu. İstirca etti. Ardından dizine vurdu:

‘Guremin şeyh Süleyman çigamezine çigot usaderket (Oğlum Şeyh Süleyman ne kadar büyük zat imiş ne dediyse hepsi çıktı)’ dedi."

“Ben Tatvan Saadet Cami-i İmamlığı ve Hafızlık Kursumuzun mes’ul hadimi Mesut DAĞDAĞAN olarak bu hatırayı 2000’li yılların başından beri hafızamda tutmaktaydım ve bazı Abilerimize ve Hocalarımıza anlatmıştım.
Lakin Muhterem Büyüğümüze arz edileceğini duyduktan sonra çok sevinmemin yanında mes’uliyet duygusu ile rivayetin sıhhatini tescillemek için bu hatırayı nakleden ve 2007 yılında vefat eden merhum Şeyh Abdullah KOCAMAN’ ın hayattaki oğlu Nizamettin KOCAMAN ’ı 5 Nisan 2012 tarihinde aradım.

‘Merhum babanızdan böyle bir hatıra dinlemiştim sizin böyle bir bilginiz var mı?’ diye sordum.‘Evet defalarca babamdan bu hatırayı dinledim’ dedi.

Arz eder; dualarınızı intizar ederim.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu güne değin en çok tıklanılanlar