22 Eylül 2013 Pazar

Oğlu her şeyi kabul ve itiraf etti; Adnan Menderes Sabetayist bir gizli Yahudiydi



9 günlük bayram tatili benim için rahat okumalara fırsat olur. Marc David Baer'in yazdığı 'Selanikli Dönmeler' yıllardır üzerinde çalıştığım, düşündüğüm bir konu olunca satır satır eğildim. Notlar aldım. Birçok yeni bilgi edindiğim halde doğrusunu söylemek gerekirse Baer'in kitabı beni tam olarak tatmin etmedi. Ne zaman Sabetayizmle ilgili şöyle dört başı mamur bir kitap çıkacak diye de düşündüm. Baer'in titiz çalışması bile mevcut soruların birçoğunu cevaplamıyor. O halde ben de Sabetayizm araştırmalarında nereye geldik ve Baer'in kitabı hangi yeni bilgileri ilave ediyor, sizin için kaleme aldım. Tarih yazımımızı tepetaklak okumaya hazır mısınız?

Marc David Baer'in kitabı

(Selanikli Dönmeler / Doğan Yay. 2011) aklımızdaki soruları cevaplamaya yetmiyor. Çünkü sabetayizm Türk tarihinde yok sayılmış bir disiplin! Ve o kadar çok soru birikti ki...

Dinsel ritüelleri halen devam ettiriyorlar mı? Örneğin 18 emir halen ihlal edilemez kurallar mı?

Cemaatin lideri tek kişi mi, yoksa her kolun ayrı bir lideri mi var?
1900'lü yılların başında olduğu gibi ortak bir sandıkları var mı? Karar defterleri var mı?
Cemaatin mensubu kaç kişi?

Yeni kuşak, Sabetayist kimlikten ne kadar haberdar? Sorular uzayıp gidiyor...

Asıl mevzuya ise bir türlü giremiyoruz. 1600'lü yıllarda yaşamış Sabetay Sevi'nin öğretileriyle günümüzü birleştiremiyoruz.

Anadolu'da gizli din yaşayan onlarca cemaat var. Halen var. Gidin Trabzon köylerinde gizli Hıristiyan görünürde Müslüman olan köylüler bulursunuz. Sabetayizmin önemi yönetici sınıfın onlardan oluşmasıdır. İktidar, finans, eğitim, kültür ve sanatta hep onların sözü geçti. O zaman akıllara şu soru geldi: Bir kast sistemi mi var?

Kimi tarihçi, gazeteci, aydın bu soruyu önemsiz buldu kimi ırkçılıkla suçladı. Oysa yakın tarihimize samimiyetle bakan ve Türkiye'yi anlamak isteyen her kişinin aklını başından alacak ilginçlikte bir konudur.


MENDERES'E 'İTİRAZINIZ VAR MI' DİYE SORDUM

Adnan Menderes 'İdam edileceksin.' diye uyarılmıştı



“2000’li yılların başında bir yaz günüydü. Vazifeli olduğum Tatvan Saadet Camii içinde Sıbyanların dersindeyken birisi cami içerisine girdi ve dedi ki “Hocam dışarıda sarıklı, sakallı bir zat sizi çağırıyor.”

Çıktım baktım ki Bitlisimizin Nurşen(Güroymak) ilçesinden Şeyh Abdurrahman Taği (k.s) ailesinden birisi. Yanına vardım. Selam ve hasbühalden sonra bana sordu:

“Sen Mela (Molla, Hoca) Mesut musun?”
Ben de,“evet” dedim.

Ardından,“Sen Süleymancı mısın?”diye sordu.

Ben de,“Hayır efendim. Ben Süleymanlıyım; elhamdülillah!”deyince,

“Süleymancı nedir? Süleymanlı nedir?” diye sordu.

Cevaben:“Süleymancı din, mezhep, meşrep v.s manalara gelmesi muhtemel bir durumdur. Fakat Süleymanlılık bir aidiyettir. Bizim dinimiz İslam, mezhebimiz Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, meşrebimiz Nakşîliktir. Hem Süleymanlılık Kamil ve Mükemmil bir Mürşide intisabdır.” dedim.
Bu sözlerime daha çok memnun oldu.

Yapmış olduğum açıklamaya müteakip (Daha sonra 1968 yılında vefat eden Şeyh Nasır Kocaman’ın oğlu Şeyh Abdullah KOCAMAN olduğunu öğrendiğim) bu zat şöyle dedi:

“Senin Şeyhin Süleyman Hazretleri ile de alakalı benim yanımda bir hatıra vardır. Ben yaşlı ve hasta bir adamım sana bu hatırayı anlatayım.”
Devamla,“Sen İstanbul’da lezzet lokantası var bilir misin?” diye sordu.

“Bilirim” dedim.

Şöyle devam etti:

“50’li yılların sonuna doğruydu. Ben babam Şeyh Nasır ile beraber bir sağlık meselesinden dolayı İstanbul’a gitmiştik. Lezzet lokantasında Adnan MENDERES ile babam Şeyh Nasır sohbet ettiler."
Bir ara Menderes:‘Şeyhim İstanbul’da büyük âlim ve şeyh Süleyman Efendi(k.s) vardır. Seni onunla tanıştırayım mı?’ dedi.
Babamda ‘iyi’ olur dedi.

Derken Süleyman Efendi arandı. Ama gelmedi. Bu defa Başvekil aracını gönderdi. Süleyman Efendiyi getirdiler. Şeyh Süleyman (k.s) içeriye girdi. Oldukça heybetli sanki biraz da celalliydi ve bir Başvekile gösterilen tazim v.b hali göstermedi. Normal bir muamele gösterdikten sonra hal-hatır soruldu. Ardından Adnan MENDERES babam Şeyh Nasıra dedi ki:

‘Şeyhim, Süleyman Efendi bize kırgındır. Bizi barıştırır mısın?’

Bu söz üzerine Şeyh Süleyman Efendi (k.s) şecaatle:

'Menderes'le yattım, kocamı kurtardım'


Adnan Menderes'in aşk yaşadığı kadınlardan biri de Suzan Sözen'di


Genç bir kadın. Henüz 25 yaşında. Bir gece, bir davette başbakanla tanışıyor. Daha doğrusu başbakan onu uzaktan görüyor, elinden tutuyor ve bahçeye çıkarıyor. Sonra saatlerce dolaşıyorlar. Film gibi değil mi? Opera sanatçısı Ayhan Aydan ve Adnan Menderes’in tanışmaları aynen böyle cereyan ediyor...

Ancak Ayhan Aydan, bu ilişkiyle ilgili adeta sessizlik yemini etmişti. Birkaç istisna dışında kimseyle konuşmamıştı. Bunlardan biri eski bakan, yazar Yılmaz Karakoyunlu’ydu. “Hatırla Sevgili” dizisinin danışmanlığını da yapan Karakoyunlu, uzun uğraşları sonucunda Ayhan Aydan’la bir dizi görüşmede bulunmuş ve edindiği bilgilerle “Yorgun Mayıs Kısrakları” romanını yazmıştı.

Böylece biz de kendisiyle geçen hafta sonsuz bir suskunluğa gömülen Ayhan Aydan’ı yani Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından birini konuşabilme fırsatı bulduk.

Çok zeki, asil ve aranılan bir kadındı

Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından biriydi Ayhan Hanım. Siz onunla tanıştınız. Nasıl biriydi? 
Çok zekiydi. Sorduğum bir sorunun yanıtının başka hangi soruya varacağını tahmin eder, onu da kapsayarak konuşurdu. Müthiş bir gözlem yeteneği vardı. Hiçbir zaman gözü yaşlı olmadı. Yaşadıklarını anlatırken kendinden geçmedi. Vakur ve gururluydu. Ama en önemlisi olayları anlatırken, olayların içinde oturup çeperindekileri kendi etrafında döndürecek bir kabiliyete sahipti. Böyle bir kadından bir erkek çok hoşlanır. Çok da güzel bir kadındı. Tavırlarından da anlıyorsunuz ki her şeyiyle güzel bir kadındı. Ayrıca karşı tarafı kötüye kullanmayan... Ama darbe yemiş bir kadındı da. Bu darbe Adnan Bey’in diğer kadınla (Suzan Sözen) sürdürdüğü ilişkiydi...


Neden?

Adnan Menderes'in metresliğinden erotik kitap yazarlığına; Suzan Sözen



Türk Erotik edebiyatının anası sayılan Suzan Sözen, Adnan Menderes ile yaşadığı gayrimeşru ilişki nedeniyle edebiyat tarihinde yok sayıldı.

Yazdığı kitaplar değil, seks bağımlılığı ve erkekleri ayartan güzelliği konuşuldu.
Oysa o hep “büyük bir yazar” olmak istemişti.
İngilizce ve İtalyanca yayınlandı kitapları ama o yok sayıldı ve adı Millet Meclisi’nde gavur metres olarak anıldı.

Erotik özgürlükçü tutumu ve “topluma aykırı” davranışları nedeniyle Fransız erotik edebiyatının usta kalemlerinden Françoise Sagan‘a benzetilen Suzan Sözen, 2002 yılında vefat etti.

Bu güne değin en çok tıklanılanlar