Yazı ve şiir tarihi boyunca ne kadar çok tarifi yapıldı: Bir eylem. Bir saldırı. Bedensel ihtiyaç. Ruhsal yücelme. Bir av. Duyguyu metalaştırma. Kirlenmenin bir başka yolu. Hürriyetten kaçmanın bir başka aracı. Kendini esir kılmanın cinneti.
Bir duygu.
Bir oyun.
Hormonun dürtmesi.
Bir kişilik gösterisi.
Ruhsal bir problem. Bir mikro görüntü. Bir pataloji. Bir sahne oyunu. Kişinin özveri ihtiyacını; “Senin için ölebilirim” diye ifade edebilmesinin bir başka biçimi.
Saf sevgi.
Bir sahiplenme.
Tekelci bir ihtiras.
Bir bakıma sapıklık.
Aşırı ego şişmesi.
Kişinin “aklın ışığı dışına çıkarak” kendine biçtiği bir seneryo. Travmatik bir deneyim. Bir tür “terapi” diyen de var. Bence en iyi tarifi büyük şair Neyzen Tevfik; “Çıt işitsem gelen odur sanırım…” dizesiyle yapmıştır. Son 20 yıl içinde bizim gazetelerde bazı arkadaşlar; kendilerini “aşkın yazarı” olarak ilan ettiler. TV programları da yapıp, “aşkların belgeselini” makas-macun-kes-yapıştır yönetmiyle çektiler, çekiyorlar.
***
Varsın çeksinler.
Aşk yazarı olsunlar.
Kimseye zararı yok.
Fakat “İnsan Atatürk’ün aşkları…” derken dün gazetelere baktım eski başbakanlardan rahmetli olmuş “Adnan Menderes’in yarı yaşında bir opera sanatçısı kadına devlet desteğiyle kotarılmış zinasını” da cinsel amaç taşımayan saf sevgi unsurlarıyla bütünleşmiş bir yüce aşk diye yazdılar.
Ayıptır!
Aşka haksızlıktır.
Adnan Menderes, Başbakan ve evli, 50 yaşında…Yüzde 56 oy desteği almış, kendini yasaların, Anayasa’nın, yargının, yürütmenin, basının üzerinde “dev ayanasında” görürken ve arkasında bir yığın dalkavuk ordusu; “Beyefendi…. Beyefendi…” diye el pençe olurken, yine evli 25 yaşında bir opera sanatıçısı kadını bir davette görüyor.
Kadın güzeldir, dişidir.
Başbakan Adnan, çapkındır.
Ege’de toprak ağasıdır.
Aileden çok zengindir.
Çapkınlığı ile ünlüdür.
***
Başbakan, Ziraat Bankası Genel Müdürü’nün verdiği davatte “Kim bu kadın” diye sorduğu anda dalkavuklar niyeti anlıyorlar. Kadının (öneceki gün 85 yaşında rahmetli olan Ayhan Aydan) telefonunu ve ev adresini temin ediyorlar. 20 yıllık evli 3 çocuk babası Başbakan, başbakanlığının gücünü kullanarak kadının operada görevli 6 yıllık kocasını, bir gece, bir görev için evden uzaklaştırıyor ve buluşmalar başlıyor. Kadının evine devletin siyah makam otosuyla geliyor. Gelir gelmez de önce banyoya girip yıkanıyor. Bizim çok hisli aşk yazarları; “banyoda yıkanmayı ve her üç günde bir kadının evine bir demet çicek göndermeyi” erkeğin bütün benliğiyle kadının ruhunda erimek arzusu(!) diye anlatıyorlar.
Başbakan eşinden ayrılmıyor.
İlişki böyle sürüyor.
Gazeteler biliyor.
Yazmıyor.
Zina gizleniyor.
Adı da aşk oluyor!
***
Bunun gerçek aşk olabilmesi için; daha başlangıçtan itaberen devlet destekli, makam arabalı, cinsel amaç taşımayan fakat saf, katıksız, temiz sevgi unusurlarıyla bütünleşmiş ve Başbakan’ın koltuğunu hemen bırakıp, eşinden de boşanarak bütün varlığını aşkı için eritecek duyarlılığa dönüştürmesi gerekirdi. Bizim yazar arkadaşlar, herhalde gerçek aşkı yaşayamadılar, tanışmadılar, bilmiyorlar. Aşkı küfürbaz maganda Recep İvedik kitle kültürünün saplantılı teması haline getirdiler.
Zinayı aşk yaptılar.
Aşka kıyıyorlar.
İnsan üzülüyor.
Necati Doğru
22 Şubat 2009
Vatan Gazetesi